ARKADAŞ

Savaşın en kanlı günlerinden biriydi.  Asker en iyi arkadaşının az ileride, kanlar içinde yere düştüğünü gördü.   İnsanin başını bir saniye siperden çıkaramayacağı gibi bir ateş altındaydılar.
Asker teğmenine koştu hemen:
- Komutanım, bir koşu arkadaşımı alıp geleyim mi?
"Delirdin mi?" der gibi baktı teğmen...
- Gitmeğe değmez oğlum, arkadaşın delik deşik olmuş.  Büyük olasılıkla ölmüştür bile. Kendi hayatini da tehlikeye atma sakin! Ama asker o kadar ısrar etti ki, teğmen izin vermek zorunda kaldı.
- Peki, dene bakalım!
Asker yoğun ateş altında fırladı siperden ve mucize eseri, arkadaşının yanına kadar gitti, yaralı arkadaşını sırtlandığı gibi taşıdı.  Birlikte siperin içine yuvarlandılar.
Teğmen koşup yaralıya bir göz attı ve nefes nefese bir kenara yıkılmış askere döndü:
- Sana hayatini tehlikeye atmaya değmez, dememiş miydim!  Bu zaten ölmüş...
- Değdi Komutanım, değdi! dedi asker.
- Nasıl değdi, arkadaşın zaten ölmüş, görmüyor musun?
- Gene de değdi komutanım, çünkü yanına vardığımda henüz yasıyordu...
Ve onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim için...
Ve, hıçkırarak, arkadaşının son sözlerini tekrarladı:
"Geleceğini biliyordum!"
        GELECEĞINİ BİLİYORDUM!
Kalbimizde "arkadaşlık" denilen bir mucize var. Nasıl olduğunu, nasıl başladığını bilemezsiniz. Ama bunun özel bir armağan olduğunu, Allah’ın bir lütfü olduğunu bilirsiniz.
Gerçekten de arkadaşlar nadide mücevherlerdir.  Yüzünüzü güldürüp, başarmanız için cesaret verirler. Sizi dinlerler ve kalplerini açmaya hazırdırlar.

 
YAŞAYARAK ÖĞRENMEK

     Bir gün Napolyon düşman askerlerinden kaçarken, bir bakkal dükkânına girmiş. Bakkala hemen kendisini saklamasını emretmiş. Bakkal da Napolyon'u müsait bir yere saklayıp, biraz sonra gelen düşmanları da 'Az evvel biri koşarak şu tarafa kaçtı.' diye savuşturmuş.
Nihayet biraz sonra Napolyon'un muhafızları yetişmişler. Bakkal ömründe bir daha
karşılaşamayacağı Napolyon'a sormuş: 'Efendim, af buyurun ama merak ettim, ölümle bu denli burun buruna gelmek nasıl bir duygu?'
Napolyon birden öfkelenmiş. 'Sen kim oluyorsun da benimle böyle dalga geçercesine konuşabiliyorsun?'diye bağırmış. Hemen askerlerine, adamcağızı kurşuna dizmelerini emretmiş.
Askerler bakkalın gözünü bağlayıp, karşısına dizilmişler. Mermiler namlulara sürülmüş, artık 'ateş' emri verilecek... Adamcağız içinden 'Ah, ne yaptın sen? Şimdi ölüp gideceksin diye düşünürken, arkadan bir çift el uzanmış, gözündeki bağı açmış.
Karşısında Napolyon varmış. Tek cümleyle cevaplamış Napolyon: 'İşte böyle bir duygu!'

Yaşayarak öğrenmek, bedeli en yüksek öğrenme
biçimidir.

 

İnan!
Ama yalnızca bildiğin gerçeklere.
Güven!
Ama yalnızca içinde bağladıklarına.
Sev!
Ama yalnızca hak edenleri.
Paylaş!
Ama yalnızca değerini bilenlerle.
Çalış!
Ama yalnızca doğruluk yolunda.
Yaşa!
Ama SAKIN ÖLÜMÜ AKLINDAN ÇIKARMA!